VILLA TOPOS AND STOA HOUSE IS ON 'SERBEST MİMAR' IN A SELECTION BY DENİZ GÜNER

VILLA TOPOS AND STOA HOUSE IS ON ‘SERBEST MİMAR’ IN A SELECTION BY DENİZ GÜNER

VILLA TOPOS AND STOA HOUSE IS ON ‘SERBEST MİMAR’ IN A SELECTION BY DENİZ GÜNER

12 / 09 / 2022

VILLA TOPOS AND STOA HOUSE IS ON ‘SERBEST MİMAR’ IN A SELECTION BY DENİZ GÜNER.

 

Alper Derinboğaz / Salon Architects
VILLA TOPOS
Çeşme, İzmir, 2021
38°19’49.2″N 26°23’28.5″E
©Cemal Emden

‘Çeşme’nin Paşalimanı koyuna bakan kıraç ve dik

bir yamaçta konumlanan Villa Topos, ikiz yazlık
ev olmasına karşın radikal tasarım yaklaşımı
nedeniyle aşina olduğumuz, bilindik tipolojileri
ve terminolojileri askıya almakta. Ne villa tipolojisini
var eden Palladio’nun Villa Godi’si (1540)
gibi kırsal alanda düz bir arazide, idealize edilmiş
simetrik cephe kurgusuyla inşa edilmiş bir villa
rustica’ya benzemekte, ne de Le Corbusier’in Villa

Savoye (1931) gibi kentin çeperindeki bir banliyö
düzlüğünde, her kat planı birbirinden farklı,
modernist bir kolaj tekniğiyle üst üste istiflenmiş
villa urbana’ya benzemekte… Bunlara karşın,
kent-kır ayrımının ortadan kalktığı günümüzün
yarı kırsal-yarı kentsel örüntüsü içinde bir tepenin
yamacına yaslanışıyla, işverenin talep ettiği
lüks konfor beklentilerini karşılayan Villa Topos
olsa olsa, tasarlanmış bir mimari çevrede ideal bir
yaşamı tarifleyen çağdaş bir villeggiatura (kırsal
alanda tatil evi) olabilir. Dik eğimli ve hareketli bir
topografyanın sahip olduğu değişken yönelimlerin

ve devingen eğim çizgilerinin mimari formu
ve yapının katmanlarını oluşturduğu bu yapay
topografya, yapıya hem karakterini hem de ismini
vermektedir. İkiz villa olmanın simetrik ve eş
biçimli bilindik kurgusunu da alaşağı eden Villa
Topos, topografik çizgilerin katılaşarak döşeme
plaklarına dönüştüğü, akışkan ve kesintisiz tek
ev izlenimi uyandırmak üzere sınırlarının incelikle
eritildiği bir “bütünleşik ikili ev” imgesine
sahiptir.
Eğim çizgilerini takip eden ve kireçtaşı ağırlıklı bir
tepenin içine yerleşerek katılaşan Villa Topos, deniz
manzarasına doğru fırlayan brüt beton döşeme
plakları sayesinde bir yandan topografyanın
esnetilerek teraslara dönüşmesi sağlanmış diğer
yandan da Ege güneşinin kavurucu sıcağına karşı
gölge üreten güneş kırıcı yüzeyler oluşturulmuş.
Villa Topos’un bu brütalist dili, üretim sürecinin
izlerini taşımanın yanı sıra yapının bağlamsal

açıdan yere ait kılınışının da derinlikli kayıtlarını
içermektedir. Brüt beton yüzeylerdeki kalıp izleri
ve pürüzler, zaman içinde giderek katılaşmış bu
akışkan taşın, içine gömüldüğü tepenin kireçtaşı
kayaçlarına benzer bir form alışının, yani jeolojik
zamanın bu yeni anlarının da bir kaydı niteliğindedir.
İklimsel konforu sıfır emisyonla sağlamak ve
minimum enerji harcamak üzere, pasif iklimlendirmenin
basit ilkelerinden yararlanarak, tüm
sürdürülebilirlik ilkelerini çağdaş ve sofistike bir
mimari gustoyla yeniden kurgulayan Villa Topos,
çatısında havalandırma delikleri bulunan rüzgar
alıcı bacalar sayesinde Çeşme’nin serinleten hakim
rüzgârını evin katları arasında dolaştırarak,
bina boyunca doğal bir hava akışı yaratmaktadır.
Bunlara ek olarak yapının toprak altında kalan,
güneş almayan kısımlarındaki betonarme strüktürler,
mevsimlere bağlı olarak havayı daha soğuk
veya sıcak hale getirmek üzere kayaçlardan aldığı
jeolojik termal ısı kütlesini yapının diğer bölgelerine

taşıyarak evin iklimsel konforunda dengeleyici
bir rol üstlenir. Yapı ile yamaç arasında
oluşturulan bir ara mekân, hava sirkülasyonunu
da sağlayan bir ısı kuyusu olarak çalışarak, merdivenkovası
üzerinden tüm yapıya dağılım yapar.
Ayrıca, evin içerisinden dış dünyaya doğru açılışı
ile yaşayanların devingen bakışlarını bir araya
getiren, panoramik manzaraları birbirine montajlayan
bir açılış mekânı olarak merdiven, her
katın çerçevelenmiş görüntülerini ve mekânsal
yönelimlerini, düşeyde hareket eden kullanıcılara
kaleydoskop benzeri sürprizli bir kurguda, zengin
bir deneyim olarak sunmaktadır. ”

 

Alper Derinboğaz / Salon Architects
STOA EVI
Çeşme, İzmir, 2019
8°18’59.8″N 26°23’09.7″E
©Yerçekim Mimari Fotoğraf

”Çeşme’nin Ardıç Mevkii’nde 1960’larda inşa
edilmiş yazlık sitelerin, müstakil yazlıkların,
yapılmış ikiz evden bir tanesinin radikal
villaların ve küçük ölçekli evlerin karakterini
verdiği dağınık bir yerleşim dokusu içinde
yer alan Stoa Evi (Ataman Evi), 1980’lerde
mekânsal müdahaleler ile yazlık ev olarak
yeniden düzenlenme projesidir. İki kat ve
bir de çatı katından oluşan mevcuttaki ev,
su basmanı ile bahçesinden kopuk, evin üç
cephesini saran kiremitli ağır sundurması
ile de iç-dış görsel ilişkisi sorunlu bir durumdadır.
Bu konvansiyonel ikincil konut yapısının
tatil evi olarak yeniden bir ikinci yaşam sürdürebilmesi
için yüzünün gençleştirilmesi,
strüktürünün hafifletilmesi, hacimlerinin
akışkan ve görsel uzanımının sürekli kılınması
hedeflenmiş ve bir dizi ilham verici
radikal rekonstrüktif müdahalelerde bulunulmuştur.
İç mekânı hoyratça bölüntüleyerek
birbiriyle ilişkisiz kılan duvarlar ve
kat döşemeleri gibi tüm yapısal ve strüktürel
elemanlar gözden geçirilerek ve bazıları
ayıklanarak, mekâna içkin olan gizli kalmış
potansiyeller açığa çıkartılmaya çalışılmış.
Yaşama mekânının kenarında, subasman
içerisinde yaratılan sohbet çukuru sayesinde
hem yaşama mekânında bir alt mekân
oluşturulabilmiş, hem de bahçe kotuna doğrudan
açılarak yan bahçe ile temas eden,
samimi bir ilişki kurulabilmiş. Evin ağır betonarme
merdiveni yerini duvardan çıkan
özel formlu konsol çelik basamaklara bırakarak
uçucu bir atmosfer kazanmış ve merdivenkovası
boyunca hacmin ve ışığın üst
katlardan aşağı katlara doğru akışı sağlanmış.
Mutfak alanının üzerindeki döşemenin
bir kısmı da kesilerek iki kat yüksekliğinde
hacimsel bir akışkanlık ve süreklilik sağlanmış.
Bu süreklilik anlayışı, ana girişten özel
tasarım hafif çelik sundurmaya, yaşam alanından
arka bahçedeki basamaklarla inilen
havuza kadar bakışın, hareketin ve peyzajın
kesintiye uğramadan akışını da mümkün
kılmış. Adolf Loos’un akışkan hacimlerden
oluşan Raumplan mekân kurgusundan, Le
Corbusier’in bakış odaklı mimari gezinti
yolundan (architectural promenad) ve Salon
Architects’in referans verdiği Richard
Neutra, Eames Office ve Case Study House
gibi Kaliforniya modernizminin süreklilik,
akışkanlık ve şeffaflık yaklaşımından izler
taşıyan bu rekonstrüktif radikal müdahaleler,
katı ve keskin bölüntülere sahip bir
ikincil konutu yıkmadan da yenilemenin ve
mekânların içindeki gizli kalmış potansiyelleri
açığa çıkarmanın mümkün olduğunu
göstermesi açısından öğretici olduğu kadar
da ilham verici, ilginç bir uyarlamalı yeniden
kullanım örneğidir. ”

-Deniz Güner

Please resize your browser